17.KAPSAYICI EĞİTİM VE DEZAVANTAJLI GRUPLAR
KAPSAYICI EĞİTİM VE DEZAVANTAJLI GRUPLAR

* Kapsayıcı eğitim söz konusu olduğunda dikkatte
alınması gereken bazı kavramlar vardır.
* Bu
kavramları kendi çerçevesi içerisinde örnekler ile görünür hâle getirilmesi ve
eğitsel alanda yansımalarının ortaya konulması önem
arz etmektedir.
* İncelenecek kavramlara ilişkin sahip olduğumuz duygu, düşünce ve yargılarımızı aşağıdaki
sorulara vereceğimiz cevapların içerisinde bulabiliriz.
* Örneğin;
* Kapsayıcı eğitimi nasıl tanımlıyoruz?
* Tanımlama için kullandığımız temel kavramlar nelerdir?
* Kapsayıcı eğitimin hedef kitlesi olarak
kimleri görüyoruz?
* Kapsayıcı eğitim ve yasal dayanakları nelerdir?
* Öğretmenlerimiz sınıflarında ve okullarında kapsayıcı
bir ortam oluşturmak için neler yapıyorlar?
* Türkiye’de eğitimde kapsayıcılığı sağlama adına neler yapılıyor?
* Kapsayıcılık konusunda yüzyıllara dayanan kültürel birikimimiz nasıl bir anlayış
ortaya koyuyor?
* Kapsayıcı eğitime ilişkin temel kavramlar
nelerdir?
* Farkında olmadığımız ama kapsayıcı eğitim anlayışı ile örtüşmeyen turum ve davranışlarımız var mı?
* Şimdi bu sorulara verilebilecek cevaplar içinden seçilmiş özellikle dezavantajlı gruplara yönelik bazı kavramlar arasında yer alan ön yargı; doğrudan, dolaylı ya da pozitif ayrımcılık; damgalanma, kalıpyargılar (streotipler), ötekileştirme ve sosyal dışlanma kavramlarını somutlaştırmaya çalışalım.
* Ön yargı; Türkçe Sözlük’te, “bir şeyi yeterince bilmeden varılmış kanı; önceden verilmiş yargı” biçiminde felsefi ve sosyolojik açılardan tanımlanmıştır.
* Farklı gruplar veya kişiler arasında sosyal farklılaşmaya veya sosyal
uzaklaşmayı körükleyecek tutumlara sebep oluyorsa ön yargı
olumsuz bir nitelik
kazanır.
* Örneğin, Suriyeli
bir göçmenin “tehlikeli” olabileceğini varsaymak ön yargılı bir düşüncedir ve
bu düşünce sebebiyle bu kişilerden uzak durmak ön yargılı
bir davranıştır.
* Kapsayıcılığın karşıt terimi olarak kullanacağımız ayrımcılık
(ya da dışlama), en basit hâliyle
bir kişiye ya da bir gruba benzer durum ve koşullardaki diğer kişilerden
farklı ve eşit olmayan bir muamele yapılması şeklinde tanımlanabilir.
* Ortaya çıkabilecek ayrımcılığın
farkına varmak ve ayrımcılığı engelleyecek önlemler almak tüm öğretmenlerin öncelikleri arasında yer almalıdır.
* Doğrudan ayrımcılık; bir kişi veya bir grubun farklılıkları nedeniyle, açık bir biçimde eşit olmayan bir muamele görmesidir.
* Burada farklı muamele açıkça alay etmekten bu kişi ya da gruplara yönelik ayrımcılığı kışkırtmayı amaçlayan nefret söylemlerini yaygınlaştırmaya kadar geniş bir yelpazedeki davranış biçimlerini içerir.
* Dolaylı ayrımcılık
ise; fark edilmesi güç olan, genelde imalar
veya dolaylı ifadeler ile ortaya çıkan ayrımcılık şeklidir.
* Örneğin “yok sayma” bu tür ayrımcılığın en belirgin biçimlerindendir.
* Sınıf ortamında
öğretmenin başarısız diye etiketlenen bir öğrenciyi görmezden
gelip başarılı öğrencileri daha çok önemsemesi bu ayrımcılık türüne
örnektir.
* Pozitif ayrımcılık, toplumda ayrımcılığa uğrayan ve bu sebeble birtakım haklara erişemeyen ya da kısıtlı erişen
grupların lehine geliştirilen politika, strateji, yöntem
ve uygulamaların bütünüdür.
* Pozitif ayrımcılık eşitlik ilkesini bozmaz, aksine eşitlik ilkesinin sağlanabilmesi için dolaylı ayrımcılığı engellemeyi hedefler.
Ayrımcılığın Nedenleri ve Türleri
* Ayrımcılık çeşitli nedenlerle ortaya çıkmaktadır ve çeşitli türleri bulunmaktadır.
* Bunlardan bazılarını inceleyecek olur isek;
Etnik köken ayrımcılığı:
* Irk, renk, soy ya da ulusal veya etnik kökene dayalı her türlü ayrım etnik köken ayrımcılığını ifade eder.
* Dilde yerleşik
ırkçı kalıplar veya okul ortamında
farklı etnik kökenden
gelen öğrencilere yapılan aşağılama
ve tacizler, etnik kökene dayalı ayrımcılığa örnek verilebilir.
Dinî inanç ayrımcılığı:
* Toplumsal yaşamın
herhangi bir alanında
bireylerin inançlarından dolayı dışlanması veya engellenmesidir.
* Başörtülü bir kadının eğitim hakkının engellenmesi veya farklı dinlere yönelik hakaret
anlamı içeren ifadeler
dinî inanç ayrımcılığına örnektir.
Cinsiyet ayrımcılığı:
* Toplumsal yaşamda
kişilerin cinsiyetlerinden dolayı
dışlanması ya da engellenmesidir.
* Kadınların
eğitim ve çalışma imkânlarından eşit olarak yararlanamaması veya cinsiyet
rollerinin kesin kalıplar şeklinde belirlenmesi
bunlara örnek olarak verilebilir.
Sosyo-ekonomik düzey:
* Kişinin toplumsal yaşamda sosyo-ekonomik düzeyinden dolayı diğerlerinden farklı muamele görmesini ifade eder.
* Okulda fakir
bir aileden gelen bir öğrencinin öğretmen veya okul yöneticileri tarafından farklı muamele görmesi
bu duruma örnektir.
Engellilik veya özel gereksinimler:
* Bireylerin genetik
birtakım problemler ya da hayatlarının belirli bir dönemindeki hastalık veya kaza sonucunda bedensel
veya zihinsel olarak ortaya çıkan özel durumlarından dolayı ayrımcılığa maruz kalma durumudur.
Eğitim Ortamlarında Ayrımcılık
* Eğitim kurumlarında öğretmenler, okul yöneticileri, aileler ve öğrenciler, birçok durumda farkında
olmadan, algıları, ön yargıları
ve kalıp yargıları çerçevesinde öğrencilere farklı davranabilmektedir.
* Okul ortamlarında öğretmenlerin ayrımcı davranışlar gösterdiği bazı durumlara göz atalım:
* Potansiyellerini dikkate
almadan bazı öğrencilerden diğerlerine göre daha düşük beklenti
içinde olmak,
* Öğrenciyi ticari bir kaynak gibi görmek;
ailelerinin sosyo-ekonomik düzeylerine göre davranmak,
* Cinsiyet ayrımcılığı ve özel gereksinime ihtiyacı olan veya engelli öğrencilere yapılan ayrımcılık,
* Farklı kültürlerden gelen öğrencilere yapılan
ayrımcılık,
* Başarılı öğrencileri kayırma ve özel ilgi gösterme; sınıf ve şubeler
arası ayrımcılık,
* Dinsel ve etnik ayrımcılık; tanıdık ve yakınlarını kayırmak.
Damgalama,
* Bir
kişiyi diğerlerinden ayıran ve onun istenmeyen, hoş karşılanmayan bir niteliğe
sahip olduğunu belirtmeye ayarayan «işaret» olarak
ifade edilmektedir.
* Örneğin “cüzzam” ilk damgalanan hastalıklardan birisidir ve Tanrı’nın insana verdiği bir kötülük olarak nitelendirilmiştir.
* Cüzzamlı kişiler
hapsedilmiş ve etik dışı tedavi
uygulamalarına zorlanmıştır.
Kalıp yargı,
* Farklı sosyal sınıf ya da grupların
özelliklerine ilişkin kaynaksız
ve genellemeci inançlara
denir.
* Örneğin, belli bir grubun “her” durumda
nasıl davranacaklarına ilişkin
yargılayıcı kanaatlerimizin olması,
o grup hakkında kalıp yargılarımızın olduğunun göstergesidir.
* Daha önce bahsettiğimiz ön yargı daha çok “tanılama
ve niteleme”, kalıp yargı ise daha çok, “sınıflama” içerir.
Ötekileştirme,
* Kavramına
göz atacak olur isek, ötekileştirme temelinde bir azınlık grubunu «diğer»
olarak görür; biz’in farklı olanıdır, zıddıdır.
* Ötekileştirme medya gibi araçlarla sıradanlaştığında hak ihlallerini kolaylaştırır ve dezavantajlı gruplar için sosyal hayatı daha zorlu ve tehlikeli bir hâle getirir.
* Örneğin medyada sunulan bir haberde suça karışan birisinin
etnik kimliği üzerine
yapılan bir vurgu,
suça karışmış “öteki”nin ait olduğu toplumsal grupları açık bir hedef hâline
getirebilir.
Sosyal dışlanma,
* Toplumun çoğunluğunun sahip olduğu avantajlardan mahrum olmak, bu kaynaklardan yeterince pay alamamak olarak tanımlanmaktadır.
* Dezavantajlı bütün gruplar sosyal dışlanmanın olumsuz
sonuçlarına maruz kalmaktadır.
* Toplumsal yaşam zorluklar içerir ve var olma çabası hemen hemen herkes için belli bir mücadele gerektirir.
* Bu mücadele
sürecinde anne, baba, kardeş, arkadaş,
akraba, iş arkadaşları gibi sosyal destek sistemleri devreye
girer ve psikososyal açıdan kişiyi güçlendirerek destek olur.
* Dezavantajlı kişilerin
veya grupların en belirgin güçsüzlükleri bu destek sistemlerinin olmaması veya işlevsiz
olmasıdır.
* Dezavantajlı bir gruba dâhil olmanın sonuçları dezavantajın ne olduğuna ve dezavantajın ilgili kültür için ne ifade ettiğine göre farklılık gösterir.
Kültürümüzde Farklı İnsana Bakış
* Anadolu coğrafyası, bugün olduğu
gibi geçmişte de insan hareketliliğinde bir varış ya da geçiş noktası olması dolayısıyla pek çok kültürün
kesiştiği, birbiriyle etkileşime girerek zenginleştiği ve kökleştiği bir önemli
coğrafyadır.
* Anadolu’nun
İslamlaşmasında büyük rolü olan fütüvvet ve Ahilik kültürünün de inşa
etmek istediği ahlakın neredeyse bütünüyle “cömertlik” üzerine kurulduğu görülür.
* Üstelik bu cömertlik, kendinden
olan ya da olmayan biçiminde
bir ayrımı kesinlikle
reddeder.
* Örneğin, Kutadgu
Bilig’te 491’ den başlayarak 496. beyit dâhil olmak üzere, yabancılara nasıl
davranılması gerektiği açıklayıcı bir dil ile söylenmektedir.
* Bu beyitlerde misafirperverlik,
sonuçları itibariyle her iki tarafa da yarar sağlayacağı biçimde tanımlanmıştır. Bununla
birlikte, yabancıya iyi davranmanın bir karşılığı olacağı iması, bu değerin
yüceltilmesinin tek dayanağı değildir.
* İnsana davranışta hoşgörünün
temel dayanağı, Anadolu kültüründe en yüksek nedene, yani “Allah rızasına” dayanır ve ödülün de O’ndan geleceği
umulur.
* Dinî açıdan ele alacak olur isek, Kuran-ı Kerim’de
“İnsan” suresinde farklı olana bakışa ait açıklamalar görüyoruz.
* Surede yer alan 8. ayete “Onlar, Allah’ı sevdikleri
ve O’nun rızası için yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.” şeklinde de mana verilmiştir.
* Müfessirler bu ayette geçen esîr
kelimesini mecazi anlamda
yorumlayarak “şartların esiri”
olan herkesin bu terimin kapsamına girdiğini söylemişlerdir.
* Buna göre hakiki anlamda
savaş tutsakları galiplerin
esiri olduğu gibi, mesela borçlu alacaklının, mahkûm da
onu hapseden gücün esiridir.
* Dolayısıyla şu veya bu şekilde esir olan Müslüman
yahut gayrimüslim herkese
yardım etmek gerekir.
Yorumlar
Yorum Gönder